Hangi günü gördük ki, akşam olmamış, hangi geceyi yaşadık ki sabah olmamış.
Sabah ezanları kulaklarımda ve dört bir yanımda. Hayatın satır aralarını, yaşanan acı tatlı anları paylaşamamak, bu kadar yakınken, bu kadar uzak kalmak reva mı?...
Ey!.. Sevgili, yazdıklarımı yarın, posta kutunda yada bir gazetede,YADA BIR SITE DE bilmem bir süre sonra bir kitapta okuma şansın olursa şayet, yazdıklarıma asla bir anlam yükleme, zira ben senin yaşantında, silinmiş silik bir iki satırım... Öyleyse neden?... bu satırları yazdığımı sorman şu an en doğal hakkın, sadece içim sıra beni bir nebze anlayacağını düşündüm. Belki de bir daha sana hiç yazamayacak, belki bir daha sana hiç sarılamayacağım, biliyorum hissettiklerimi hissediyorsun...
İçim şu an birden çok kötü oldu, aklıma sana yakın bir zamanda yazdığım şiir geldi... hani şöyle başlıyordu...
Ben senin dilinde,
İki heceyim sadece,
...ve öylede kaldım, yüreğinde,
Kül olmuş iki hece.
Eminim şuan hatırlamışsındır, hani sonu ölümde yaşamda iki hece tek kelime diye biten şiir... ölüüümmmdddeee vaaaaarrrrrr... Yaz yüreğine, yaz mecburiyet caddene...
Bilmiyorum ve düşünemiyorum ne olacak bu son, ne senli, nede sensiz. Bedava yürek kabadayılığı da, hani hiç çekilmiyor, hep başa dön, tekrar baştan, sil baştan, karma karışık, üff!.. hıyarsız cacık gibi hissediyorum kendimi ve bulanık...
Neyse sevgili, bu mektupların sonu ne zaman gelir, gelmez, bilmiyorum, bildiğim tek bir şey var, ben seni başka bir dünyada, başka bir boyutta sonsuza dek düşlüyor ve seviyor olacağım... bugün değil sonsuz gibi bir şeysin, aşk değil aşk ötesi gibi bir şeysin... Yine yazarım demiyorum, yazacağımı biliyorsun...
Hangi günü gördük ki, akşam olmamış, hangi geceyi yaşadık ki sabah olmamış.