Sadece, yılları sayarken uzundur hayat; hiç durmadan akar zaman, ne çabuk geçtiğini sürekli hatırlatarak…
Bir gün, siyah-beyaz fotoğraflarda saklanmaya başlar, birbirinden renkli hayatlar…
Yalancıdır anılar, yaşanıp bitmişliği hazmedemezler sanki; bizlere benzerler biraz!
Çeke çeke değil, yok sayılarak bitirilmeye çalışılır acı…
Dünyalara değişmem; seninle yaşadığım en acı hatırayı!
Bazıları, silinmez izler bırakır hayatından geçerken; yüreğinde bir sızı, aklında bir düşüncedir; olur olmaz bir yerde; ama mutlaka her gün, karşına çıkar.
Belki, yokluğuyla yüzleşmeden farkına bile varmazsın.
Kadrini, kıymetini bildim sanırsın belki; neden sonra anlarsın!
Hasret çalınca kapıyı, avutulmayı beklersin tanıdık bir omuzda…
Dünyalara değişmem; sana döktüğüm yaşları!
Yarım kalmış cümlelerin sızısıdır pişmanlık; bitirilmemiş acıların ipidir omzunu kesen... Bir gün, sular çekilir yataklarından; kuruyup toza dönüşür taşkın akan nehirler!
Yitirilmiş umutların tesellisidir; sisli puslu gecelerde aydınlattığın düşler... Yanmayı bileni ateş gülümsetirmiş; bir gün, küle döner gökkuşağı gülüşler!
Seninle attığım bir tek kahkahayı, dünyalara değişmem!
Yaşlandıkça, özüne döner büyükler; sürekli ilgi bekleyen, küçük insanlara benzerler. Ne de olsa, çocuklar daha cesurdur; bilinmeyenden korkmaz, sadece merak ederler.
Belki, ölümle yüzleşebilmek içindir; giderek çocuklaşmamız...
Henüz yaşlanmasam, bıkmasam da hayattan; seninle gelen ölümü, ölümsüzlüğe değişmem!
Sevmek değildir zor olan; bir anda düşüverir yüreğine kıvılcım; bir anda, vazgeçilmez biri olur sevdiğin; bir zamanlar, varlığından habersizken saatler, onsuz geçmeyiverir. Mutluluktan uçarken, şarkılar kederlenir; için içine, aşkın dünyaya sığmaz!
Sevmek değildir zor olan; zor olan, her şeye rağmen devam edebilmektir sevmeye...
Dikenleri batarken, sarılabilmek bir güle...
Gülümseyebilmektir, düştüğü her yeri yakan, alevden sözcüklere...
Yar elinden ne gelse nimetten bilmektir; tattırdığı mutluluk kadar baş tacı edebilmektir çektirdiği acıyı...
Sen ol yeter ki nedeni; dünyalara değişmem; ne saçımdaki karı, ne yürekteki yarayı!
Bir gün; bütün gülleri soldurur, bütün mektupları yakar bir gidiş; hiç yaşanmamış olur anılar ya da sana öyle gelir.
O zaman başlar sözcükler delik deşik etmeye; tuz basılmaz, dağlanmaz yaralar açar o terk ediş biçare yüreğinde; çırpındığın kan gölü hiç kurumaz sanırsın.
Öyle bir gidiş ki; karalar bağlatır umutlarına; feri söner yıldızların, ay çekilir gökyüzünden; karanlık, sonsuza dek sürecekmiş gibi gelir.
Öyle bir gidiş ki, düşürür elden ayaktan; sen hayattan, hayat gözünden silinir. Güzel olan ne varsa tılsımını yitirir.
Altında çırılçıplak koştuğun yağmur, kırbaç gibi inmeye başlar tenine...
Geçmişte mahsur kalmıştır mutluluk; bugünü, geleceği unutup mazi olursun zamanla...
Bir gün, var olmayacaksan eğer; getirdiğin mutluluğu nasıl değişmediysem; yokluğunu yaşayıp, vuslatı beklemeyi de dünyalara değişmem!