“Türkiye’den çýkacak LGBT temalý bir filme yapýmcý olmak istiyorum”
Yapýmcýlýðýný Ali Betil’in üstlendiði “Love is Strange” filmi 14. Uluslararasý Baðýmsýz Filmler Festivali kapsamýnda Türkiye’de gösterildi.
Yapýmcýlýk kariyerinizden önce sinema üzerine bir þeyler yapma kararý aldýðýnýz ilk andan baþlayalým. 2011 yýlýnda yönetmenliðini yaptýðýnýz "Sidikli" filminden önce neler yaptýnýz ve sonrasýnda sizi yapýmcýlýk alanýnda bir kariyere yönelten ne oldu?
Biraz hayatý akýþýna býrakmak sebep oldu sanýyorum. Üniversiteden mezun olmadan önce Ýstanbul’da eski Barbahçe’de sinema ve tiyatroyla ilgilenen biriyle tanýþtým ve âþýk olduk. O aþk bizi Ýstanbul’dan New York’a ordan baþka önemli film ve projelere taþýdý. Ýlk olarak Hrant Dink’in cenazesini anlatan Hrant (Fýrat) belgeselini çektim. Daha sonra Hüzün’ü beraber çektik bir cep telefonuyla. Burda çok anlaþýldýðýný düþünmüyorum bu filmin ama Paris’te Centre Pompidou filmi keþfetti, 850 film arasýndan yarýþma bölümüne kabul etti ve ordan da yaklaþýk 26 farklý ülkenin sanat galerisinde gösterildi.
Sidikli benim için çok önemli bir film. Columbia Üniversitesi’ndeki film bölümünde ilk sene sonunda baþka bir öðrencinin yazdýðý senaryoyu çekmek gerekiyordu. Okulda kimsenin senaryosunu beðenmediði, sýnýfta dýþladýðý Afrikalý bir öðrenci vardý, adý Gilbert. Bu konularda New York çok sert bir yer olabiliyor çünkü. Gilbert Ruandalý idi. Ruanda’daki katliamdan kurtulmuþtu. Sidikli onun hikâyesi, kendi köyünde ailesi ile baþýndan geçenlerin öyküsü. Bence çok insani bir hikâyeydi. Ben hikâyeyi Türkiye’de Reha Erdem’in Beþ Vakit’i çektiði köye adapte edip bir sesçi ile sadece köydeki insanlarý kullanarak çektim. Þu ana kadar bir tek köydekiler gördü.
Ira Sachs ile ilk olarak, geçtiðimiz yýl Pembe Hayat KuirFest’te de gösterilen "Keep the Lights On" filmi ile çalýþmaya baþladýnýz. Yönetmen ile nasýl tanýþtýnýz ve birlikte çalýþma fikri nasýl ortaya çýktý?
Ýstanbul’a Claire Messud diye bir yazar gelmiþti. Ben de New York’ta film okumak istiyordum. Tanýþýnca biraz kendimden bahsettim. Hüzün’ü seyretti sonra ve Ira ile tanýþmamý tavsiye etti. O sýralarda Columbia’da hocalýk yapýyordu. New York’a gittim, Ira’nýn dersine katýldým. Benim Pompidou’da filmimin olduðunu öðrenince “sanat okuluna gitme” dedi. Ama benim gitmem gerekiyordu, çünkü sevgilim ordaydý, tiyatro bölümüne kabul olmuþtu. Ben Columbia’ya kabul olunca Ira ayrýldý. Eðitim tarzý sanatçýnýn kendi iç sesini keþfetmeye yönelikti. Akademik eðitime biraz ters düþen bir tarzý vardý. Üniversiteden ayrýlmasýna raðmen bizim arkadaþlýðýmýz devam etti.
"Keep the Lights On"da Erik ve Paul’un 10 yýlý aþkýn bir zaman içerisinde iliþkilerinin gelgitlerine tanýk olmuþtuk. "Love is Strange"de ise George ve Ben’in hayatlarýnýn evlendikten sonraki dönemini takip ediyoruz. Bir yapýmcý olarak, aþký merkeze alan baðýmsýz filmlerde çalýþmak nasýl bir deneyim sizin için?
Bence bir sanatçýnýn sadece kendi dünyasýný, yaþadýklarýný, çevresini anlatmasý, çok geniþ bir seyirci ile empati kurmasý için iyi bir baþlangýç noktasý. Aþk herkesin empati kurabileceði bir kavram. Belki sevgisiz büyümüþler hariç diyelim. Yani hayatta bir þekilde sevilmiþ biri için aþk çok kolay hissedilen bir duygu. Karþýmýzda hissettiðimiz, ötekileþtirdiðimiz insanlarla, onlarýn hissettikleri üzerinden bir bað kurma, kendimizi onlarýn yerine koyma hissini saðlayan aþk bence. Bu olduðu zaman, insanlar daha huzur içinde yaþayabiliyor. Kendileriyle ve çevresiyle barýþýk olabiliyorlar. Çok birleþtirici bir duygu aþk. Ötekileþtirme ve düþmanlaþtýrma, bana biraz kolaya kaçma gibi geliyor. Kiþinin kendisiyle olan bir sorununu baþkalarýna atýp yüzleþmeden kaçmasý gibi.
Bu yýl yine Independent Spirit Awards’ýn en önemli ödüllerine aday oldunuz. "Boyhood", "Birdman" gibi yüksek bütçeli filmlerle birlikte böyle bir ödüle aday olmak nasýl hissettirdi?
Bizim filmlerimizin yapýlýþ tarzlarý dayanýþma ile oldu. Dev bütçelerimiz yok, hatta Ýstanbul’da çekilen filmlerin çoðundan daha düþük diyebilirim. Filmin mekânlarý arkadaþlarýmýzýn bize verdiði mekânlar. George ile Ben’in evi Ira’nin kendi evi. Keep The Lights On’da da öyleydi. Benim evimi kullanamadýk çok küçük diye, ama ben de kendi tez filmimi böyle çektim.
Keep The Lights On ile de o zamanýn dev bütçeli filmleriyle Moonrise Kingdom ve Silver Lining Playbook ile yarýþmýþtýk. Bu güzel bir koyda dev yatlar arasýna küçük bir takanýn içine doluþmuþ, oldukça eðlenen ve kendileriyle barýþýk bir grubun gelmesi gibi hissettirdi beni.
Türkiye’den çýkacak LGBT temalý bir filme de yapýmcý olmayý düþünür müsünüz?
En çok istediðim þeylerden biri. Bunun için yaklaþýk 6 aydýr bir hikâye oluþturuyorum. Pek yakýnda diyelim.
KAYNAK: www.kaosgl.com 02.03.2015
|
|
Eklenme Tarihi : 02.03.2015 |
Haber Editörü : PikeAS |
«« GERi
|
Bu haber 393918 kez okundu.
|
Haberi Paylaþ |
Face
|
Blog
|
Frien
|
Mysp
|
Twit
|
|
Not: Bu sayfalarda yer alan yorumlar kiþilerin kendi görüþleridir. Yazýlanlardan gabile.com sorumlu tutulamaz.
Habere Yorum Yaz |
Bu habere yapýlmýþ bir yorum bulunmamaktadýr |
Yorum yazmak için login olunuz
|
|